Hayatımızda hiçbir şey, hiçbir değişim çaba harcamadan olmuyor. Bir şeyleri değiştirmek istediğimiz zaman neyi veya neleri değiştirmek istediğimizin farkında olmamız, harekete geçmemiz ve emek harcamamız gerekiyor. Bunlardan bir tanesi de stresli ve zor anları nasıl yönetebilirim? Bu durumda kaldığımda nasıl başa çıkabilirim? sorusuna cevaplar bulmak.
Sibel Yücesan ve Zeynep Balcı’nın “Zorluklarla Başa Çıkma Formülü” etkinliğini ilk duyduğumda gidip gitmeme konusunda kararsız kaldım. Sorunlara, zorluklara nasıl tepki vereceğimizi, ne hissedeceğimizi, nasıl karşılayacağımızın bir formülünün olmadığını, zor anlarda amigdalanın gücünü düşünerek ama merakıma da yenilerek gittim. Etkinlikte stresin göstergeleri, aşamaları ve Resilience kavramı anlatıldı.
Etkinliğin başında bize hayatınızdaki en önemli 3 kişiyi kağıda yazın dediler ve tabi ki ben de 3 kişiyi yazdım. Ancak ilk dersi bu sırada almış oldum.
“Hayatındaki en önemli kişiden ilki sen olmalısın. Kağıda ilk kendi ismini yazmalısın.”
Tıpkı uçakta önce oksijen maskesini kendine takman, sonra yanındakine/çocuğuna takmanı söylemeleri gibi. Önce kendime iyi bakmalıyım ki yanımdakine/etrafımdakilere faydam olsun.
Ardından stres kavramından ve stres göstergelerinden bahsettiler. Stres yaratan ilk uyarı geldiğinde bu uyarıyı yok sayarsak beyin direnç oluşturuyor (yüzleşmekten kaçıyor, daha çok uyuyor, asosyalleşiyoruz ) buradan farkına varıp dönemiyorsak tükenme başlıyor (bedensel rahatsızlıklar). Bu nedenle zor, stresli bir durumla karşılaştığımızda zihinsel ve bedensel sağlığımızı korumak, süreci sağlıklı atlatmak ve öğrenerek çıkmak istiyorsak Resilience kavramını/ Resilient olma becerisini hayatımıza katmamızı önerdiler.
Peki Resilience ne demek?
Resilience, aslında dışarıdan gelen bir etkiye ve değişime esneklik gösterebilme, yaşanılan olaydan, süreçten öğrenerek büyüyerek çıkma olarak tanımlanabilir. Tıpkı esneyen bir ağaç veya bir lastik olabilmek gibi.

Günümüzün VUCA dünyasında stresli, zor bir durumla karşılaştığımızda beynimizde amigdala aktivitesi artar ve vücutta savaş yada kaç cevabı ortaya çıkar. Duygusal bir tepki verildiği durumlarda amigdala beynin büyük bir bölümünü kontrol eder ve yönlendirir. Bu nedenle mantıklı düşünmek yerine tepkisel davranışlar veriyoruz. Mesela ortamdan uzaklaşmak, kaçmak, dona kalmak veya agresif davranışlar sergilemek gibi.
Peki yaşadığımız sorunlara, zorluklara, stresli durumlarda nasıl Resilient olma becerisini katabiliriz? diye etkinlikte sordum. Cevabı: STOP Modeli!
Duyguları seçemiyoruz. Ancak anlık tepkilerin, duyguların bizi tamamen ele geçirmesini engelleyebiliyoruz. Bunun için de Mindfulness pratiklerinden biri olan STOP MODELİ imdadımıza yetişiyor. Bu model aslında mindfulness uygulamalarına benziyor.
S: Dur (o an her şeyle ilgini kesip ana odaklan, anda kal, anın farkına var.)
T: Teneffüs (Nefes al, nefesini takip et.)
O: Odak (Bedenini hisset, bedenin ne tepki veriyor gözlemle.)
P: Performans (Ne adım atacağına, ne yapacağına karar ver.)
Duyguyu yok saymak yerine anda kalıp ne hissettiğine odaklanmak, nefesini takip etmek, vücudunun ne tepki verdiğinin farkına varmak ve bunun sonucunda o an ne yapacağına karar vermek stres, zorluklar karşısında dayanıklı ve esnek olma becerisi kazandırıyor.
Hayatın getirdiği zor anlar ve stresli durumlarda sizin de uygulamanız ve resilience, mindfulness kavramlarını araştırıp hayatınıza dahil etmeniz dileğimle…
**İlgilenenler için Resilience kavramını aktaran Sibel Yücesan ve Zeynep Balcı’ya ait olan www.sizebutunselyaklasim.com siteyi incelemelerini öneriyorum.
Harıka bir yazı umut ederim yakında kıtaplarınızı okumak ve görmek elinize emeğinize sağlık başarılar diliyorum
BeğenBeğen
[…] önce bahsettiğim Resilience kavramı gibi. Dışarıdan gelen bir etkiye ve değişime şikayet etmek yerine esneklik […]
BeğenBeğen